


Small Heading
Beden Duygu Düşünce Bireysel ve Kurumsal
Dönüşüm Çalışmaları

Makrobiotik Beslenme (Testimonians)
Makrobiotik, “Tao” ustalarının, sağlık ve uzun yaşam ilkelerini, mutfağımıza ve yaşamınıza uyarlama sanatıdır. Binlerce yıllık geçmişi vardır ve ustadan çırağa aktarılan gizli bir öğreti olarak gelenekte devam etmiştir.
Hiroşima mağdurlarının Makrobiotik beslenmeyle, sağlığına, diğer sağlık ocaklarındaki mağdurlardan daha çabuk kavuşmaları, bağışıklık sistemlerinin güçlenmeleri ve radyasyonun etkilerden en az zararla çıkmaları sonucu Japonya’da yeniden gündeme gelmiştir.
Bu yıllarda, Japon üstat George Ohsawa tarafından, önce Fransa’ya sonra ABD’ye tanıtılmış ve binlerce insanın sağlığına kavuşmasına yardımcı olmuştur.
MAKROBİOTİK, BİZE NELER KAZANDIRIR?
İÇ BARIŞ
Makrobiotik beslenme, Serotonin – Dopamin sistemimizi dengelediğinden, iç barışa uygun ortam hazırlar. Aşırı uc enerjilerde savrulan ruh halini, orta enerjilerle buluşturur. Dış barış, ancak, iç barışın sağlanmasıyla olanaklıdır.
LEZZET
İki tip lezzet vardır. İlki, her birimizin yaşamında en sık deneyimlediği kültürel, ailevi alışkanlıklarımız sonucunda, bizde olumlu ve olumsuz çeşitli anılar uyandıran lezzet. Önyargılarımızın beşiği buradadır. Bu, birbiriyle çelişebilen pek çok lezzet anlayışının doğmasına nedendir.
Mesela, lapa, çoğumuzun çocukluğunda, hastalık yemeği olarak yenilmiş olduğundan, bize hastalığı çağrıştırır ve önyargısal olarak pek sevmeyiz lapayı. Bir de alışkanlıklarımızın ötesinde, doğrudan kimyamızla ilişkili bir lezzet anlayışı vardır. Bunlar, bedenimizin bulunduğu koşullara uyumlanması için bütün varlığı ile tercih ettiği lezzetlerdir. Kültürel değil fizikseldir. Ancak, duygusal arkaplanlarımızla oluşturduğumuz alışkanlıklarımız, bedenimizin bu doğal tercihini perdelemiş ve hatta kimyamızı dahi bu doğal lezzetleri alamayacak şekilde bozmuştur. Aşırı tatlı ya da tuzlu gıdalar gibi tükürük bezlerimizdeki lezzet kimyamızı değiştiren gıdalar buna örnek olarak gösterilebilir. Makrobiotik, fiziksel ve kimyasal yapımızın uyumlanma gereksinimi içinde, aradığı lezzeti yeniden bulmanın ve lezzet anlayışımızı yeniden inşâ etmemizin yollarını bize gösterir. Bizim için doğru ve güzel olanı sezecek, algı ve idrak perdesini aralar. Böylece, maddi ve manevi, tüm besinlerimizi başkasının görüşüne muhtaç olmadan, doğru ölçüyü bularak seçebiliriz.
.
GÜZELLİK, ENERJİ, DOĞRU KİLO
Madonna , Barbra Streisand, Nicole Kidman, Joe Pesci, Steven Seagal, Mike Maloney, Roland Gift, Dirk Benedict, Boy George, Yoko Ono ve John Lennon gibi güzelliğin dışarından makyajla ya da operasyonlarla uzun süre korunamayacağını anlamış birçok ünlü isim, sağlıklarını koruyabilmek, enerjik ve daha genç kalabilmek, kilo sorunundan sonsuza kadar kurtulabilmek için makrobiotik beslenmeyi seçmişlerdir. Makrobiotikle, dilediğiniz kadar yiyerek formda kalabilirsiniz. Çünkü miktar değil nitelik önemlidir.
SAĞLIK
Çeşitli batı ülkelerinde, ABD ve Japonya’da bir anti-kanser rejimi olarak kabul edilmiş, özellikle şeker rahatsızlıkları ve buna bağlı olarak kilo sorunu ile ilgili rahatsızlıklarda, tıbbı destekleyici yerini korumuş ve batı insanının gereksinimlerine kendini uyarlayarak geliştirilmiştir.
Son 50 yıl içinde, Batı’da, Makrobiotik pişirim ve yaşam tekniklerini tanıtan ve geliştiren, onlarca cemiyet kurulmuştur. “Kushi Institute of Macrobiotics” bu cemiyetlerin en köklüsüdür ve tüm dünyada hizmet veren binlerce Makrobiotik eğitmen yetiştirmiş, birçok organik ve tam gıdanın, aslî yapısını, endüstriyel nedenlerle yitiren Batı mutfağına yeniden tanıtılmasında lider rol oynamıştır.
TATMİN DUYGUSU
Sofradan tatmin olmadan kalkmayınız. Yeter ki, doğru besinleri doğru zamanda, doğru besin ilişkileri içinde, doğru pişirim ile tüketiniz. Kilo ya da benzeri bir sorun yaşamazsınız. Makrobiotik beslenme ilkeleri ve tekniklerini uygulayın, sofradan, doymadan kalkmayın…
Makrobiotik Beslenme hangi problemlere iyi gelir
Makrobiotik belirli bir diyeti körü körüne takip etmek değil , besinlerin sağlığımız ve huzurumuz üzerindeki gerçek etkisinin gözetilmesidir. Makrobiotikte belirtilmiş olan temel beslenme ve yaşam ilkeleri sağlık ve huzurumuzun devamlılığını sağlamayacak anlayışın kişide oluşmasını hedeflemektedir.
Makrobiotik ve Kilo:
Makrobiotik kilo sorununa sağlık sorunu olarak bakar , görünüm sağlık sorununun teşhisi için vücudun verdiği bir haberdir. Besinlerimizdeki aşırılıklar vücudun eksikliğinin kendini tamamlama arayışlarıdır. Aslında vücudun aradığı bu eksikliklerin tamamlanmasıdır ancak biz ihtiyaç duyulan maddelerin içerildiği gıdalar yerine vücuda kan şeker dengesini bozucu gıdalar verdiğimizden vücut tatmin bulamaz. Makrobiotik beslenmede vücudun genel ihtiyaçları düşünüldüğü gibi bireyin özellikleri , yaşadığı iklim ve sosyal koşulları da düşünülerek beslenmesi ve yaşamı dengelenir.
Makrobiotik kilo sorununu kan şekeri dengesiyle ilişkilendirir. Makrobiotik beslenmeye geçildiğinde kan şekeri dengesizliği düzelmiş olacağından yağ hücreleri tasfiye edilecek ve vücudun fazla kiloları ortadan kalkacaktır. Makrobiotik beslenen kişilerde kilo alma endişesi bulunmaz , çünkü böyle bir riski taşımazlar.
Makrobiotik ve Güzellik:
Makrobiotik sadece kilo sorununu değil estetik sorunların tümüne verilebilecek bir cevaptır. Nitekim Japonyadaki Kushi enstitüsü Büyük bir kozmetik firması tarafından desteklenmiş ve temel çıkış noktası bedendeki estetik sorunların düzeltilmesi olmuştur. Zira daha evvelki paragraflarda da ifade edildiği gibi vücudun sişkinlikleri ve deformasyonları iç organlarımızın, sistemimizin kendini dışarıda ifade etmesinden başka bir şey değildir. Yaşlılık doğal bir sürecin saygın bir parçasıdır. Ancak yaşlılıkla çirkinliği birbirine karıştırmamak gerekir. Yaşlı olduğu halde güzel, genç olduğu halde çirkin görünümde insanlar vardır. Bu insanları çirkin gördüğümüz için kendimizi suçlamamalıyız, çünkü gördüğümüz o kişi değil o kişinin hastalığının belirtisidir. Makrobiotik sistemin bütünsel iyileşmesini hedeflediğinden iç organ sistemlerinde meydana gelen iyileşmeler bizde doğal bir güzellik sağlayacaktır. Bunu etrafımızdaki kişiler gençleşme olarak algılayacaklardır.
Makrobiotik ve Ruh Hali :
Makrobiotik kan kimyasallarının doğru beslenme ve doğru yaşam ile değiştirilmesi sonucu yani sinir sistemindeki ( nöronlar arasındaki ) bilgi akışını sağlayan kimyasalları (nörotransmiterleri) dengeler. Ağır değişimler ve ani iniş çıkışlar yerine beyin kimyamızda sağlıklı duygusal gezintilerin yaşanabileceği ortamı oluşturur.
Depresyon ve hatta şizofrenilerde dahi Makrobiotik beslenme ve yaşam ile iyi netice alınabilmiştir.
Makrobiotik ve Kanser:
Makrobiotik Kanserden korunmanın ve kanserle mücadelede destekleyici bir beslenme olarak savunuldu. Michio Kushinin “Kanser önleme dieti’ bu iddiayı savunan kitaplardandır. Tam tahılların ağırlıkta olduğu ,sebze ve baklagillerle desteklenen ve sert enerjileri elimine ederek vücudun bağışıklık sisteminin doğru çalışmasına izin veren böyle bir diyetin pek çok hastalığın ve pek çok kanser türünün iyileşmesinde önemli katkılar sağlayabileceğine dair pek çok kanıt vardır.
Kushi Enstitüsünün ,Michio Kushi liderliğinde yaptığı çalışmalar tıp tarafından termal (ölümcül) tespiti yapılmış bir çok vakanın sağlığına kavuşmasında destekleyici hizmette bulunmuştur. Kushi Enstitüsü Boston, Hollanda ve Japonyadaki merkezlerinde hastalara yardımcı olacak programları devam ettirdiği gibi , Makrobiotik beslenme ve yaşam konusunda dünyaya ışık tutacak pek çok öğrencide yetiştirmektedir.
Makrobiotik Batı tıbbın önceliğini her zaman vurgular ve tıbba destekleyici bir beslenme ve yaşam sistemi olarak kendisini belirler. Keza ,Makrobiotiğin temellerinde 5000 yıllık Çin ve Japon tıbbından gelmektedir. Nitekim Makrobiotik öğretinin Amerika Birleşik Devletlerinde son 50 yıldaki gelişmesinde bir çok tıp insanının katılımı ve desteği olmuştur.
Birey olmak :
Birey olmak irade ve buna bağlı olarak sorumluluğu ele almaktır. İradenin kullanılabilmesi içinse bilinç gereklidir. Makrobiotik bireye ihtiyacı olan bu bilinci yani bütünselliğin ilkeleri üzerinden kurulabilecek bir yaşam ve beslenme tarzını önermektedir. Beslenmeyi uygulayacak ve yaşamı yaşayacak olan bireydir. Kimse kimsenin yerine yaşayamaz. Dışarıdan müdahalelerle; estetik ameliyatlarla, ilaçlarla, spalarla , kürlerle yapılacak her şey parçasaldır ,problemin / semptomun geçici olarak susturulmasıdır ve parçasal olan her şeyin yan tesirleri vardır. Elbette doktorunuzun önerdiği şeye itibar etmek ve uygulamak gereklidir. Ancak her doktor bilir ki hastanın bütünsel bir iyileşmeye taşıyacak olan tıbbın müdahalesiyle birlikte bireyin yaşam tarzını ve beslenmesini sağlıklı yönde değiştirmesi olacaktır. Yaşamını ve beslenmesini bu şekilde değiştirebilmiş insanlarda hastalık ihtimali azalır , ömrü uzar ve bütün bunlara bağlı olarak kimyası düzelir, ruh hali iyileşir.
Bütün bu süreçlerde alıcının problemin kaynağını ve besin enerjileri ile beden enerjileri arasındaki dengeyi anlaması sağlanır. Alıcı beslenme ve yaşam biçimi Makrobiotik prensipler çerçevesinde değiştirdikçe beden ve zihninde meydana gelen iyileşmeleri deneyimledikçe kuramsal olarak öğrendiğini idrak etmeye başlar ve beslenmesini beden dengesini bozmadan çeşitlendirme sanatına girer.
Makrobiotik beslenme ne az yemeyi nede çok yemeyi önermez , her bünyenin ihtiyacı farklıdır ve açlık bedenin ihtiyaç duyduğu enerjileri aldığı gıdalardan temin edememesinin bir sonucudur. Özellikle aşırı kilo problemi olan alıcılar başlangıçta Makro besinleri çok dahi tüketmek ihtiyacı hissetse , bir süre sonra bu ihtiyacı ortadan kalkar ve vücudunun en sağlıklı taşıyabileceği doğal kilosuna kavuşur.
Beden enerjileri merkeze doğru çekildiğinden aşırı uçlardan uzak kalmak yoluyla sağlıklı hisseder , beden kimyasının düzelmesiyle birlikte duygusal dalgalanmalar azalır , depresyon belirtileri ortadan kalkar.
Makrobiotik Nelere iyi gelir ;
Makrobiotik beslenme ve yaşam , kişinin aşırı uçlardaki enerjilerde savrulmaktan denge noktalarına yakın olmaya doğru taşınmaktır. Denge noktalarına yakın yaşayan bir beden dengesizlikleri dengelemek için enerjisini harcamak yerine kendini yenilemekle meşgul olur. Dolayısıyla doğasını yaşayabilir. İçinde bulunduğumuz dönemde –ki buna endüstrileşme çağı diyebiliriz- gıdalarımız bünyemize uygun olmaktan ziyade endüstriye uygun olabilecek biçimde şekillendirilmiştir.
Misal olarak süt üretimi ve tüketiminden bahsetmek isterim ;
Süt elde ettiğimiz hayvanlar doğal ortamlarında olmadığından ve yeterli hijyen sağlanamadığından hastalanmaları önlenebilmek için aşılanmakta,antibiyotik önleyici tedavisi uygulanmakta , ilaçlardaki toksinler sütle birlikte bünyeye taşınmaktadır. Bunun yanı sıra süt büyük miktarlarda taşınabilir ve depolanabilir olmak gayesiyle pastörize edilmekte ve kendisini sindirebilecek enzimler böylelikle ortadan kalkmakta , dolayısıyla sindirimi son derce güç bir gıda haline gelmektedirler. Kaldı ki doğada insandan başka hiçbir hayvan süt ve süt ürünleri tüketmemektedir. Süt üreticileri içinse sütün bol tüketilmesi kendi var oluşları ve zenginleşebilmeleri için gerekli olduğundan her türlü bahaneyi ( yeşil sebzelerde ve deniz yosunlarında çok daha yüksek oranda var olduğu halde kalsiyum gibi ) reklam amacıyla kullanarak insanları daha çocuk yaşta bu ihtiyaca inanacak şekilde yetiştirmektedirler. Modern toplumda kabul görmüş bu tarz beslenme eğitimlerinin arkasında süt endüstrisinin olduğunu unutmamak gerekir. Halbuki dana dahi büyüdükçe mide ve bağırsağında sütü tüketebileceği enzimler ortadan kalkmakta ve süt tüketimi gerekli olmanın ötesinde zararlı hale gelmektedir. Bir çok insanında sütü sindirememesi ve hatta belirgin alerjik reaksiyonlar göstermesinin sebebi budur. Bu belirgin reaksiyonların görülmediği kişilerde ise belirgin olmayan reaksiyonlar olmaktadır. Bünyenin tepkisi hücre bazında mukus üretmektir. Bu mukus zaman içinde iç organ şişlikleri ve sindirim sistemi arızalarına yol açmakta, vücudun savunma sistemi iyi çalışamaz duruma gelmektedir. Sütten geçen toksinlerin bir kısmı ise yağ hücrelerinde birikmektedir. Özellikle kadınlarda yumurtalık ve meme , erkeklerde ise prostat bölgesinde.
Kan şekeri
Asit Alkalin Dengesi
Besinlerdeki vitamin ve minerallerin sindirim organlarınca sisteme alınabilmesi gibi konular makrobiotiğin temel konuları niteliğinde olup Çin ve Japon Tıbbının ilmi içerisinde uygulamalarda bulunur.
Yukarıdaki maddelerde de görmüş olduğunuz gibi Makrobiotik kan kimyasının değişimini hedeflediğinden bir çok hastalığın tedavisinde olumlu rol oynar. Hastalıkları birbirinden ayırmak uzmanlaşmalar için gerekli olduğu gibi bedenin bir bütün olduğunu hatırlamak ve bu şekilde yaklaşmakta en az uzmanlaşmalar kadar gereklidir. Bir hastalık asla bir organın rahatsızlığı olarak değil yapısal bir bozukluk olarak ele alınmak zorundadır. Dolayısı ile Makrobiotik gibi genel ortamı iyileştirici yaklaşımlar destekleyici tedaviler olarak bünyenin ihtiyacı ölçüsünde fayda sağlayıcıdır ve her zaman insanlığın hizmetinde olmuştur.
Makrobiotik atölye sizlere neler sağlayacaktır :
1. Alıştığınız beslenme biçiminin doğrularını ve yanlışlarını işin uzmanıyla birlikte gözden geçirmek.
2. Yaşamın kaynağı olan hava , su , toprak ve ateş elementlerinin sonranıza nasıl yansıdığını görmek.
3. 2500 yıllık uzak doğu öğretilerinin ışığında besinlerin doğasının incelenmesi ve bedene tesirleri bağlamında sınıflanması.
4. Mevsimlerin ve besinlerin beden dengesine etkileri ve bu etkilerin kontrolü.
5. Geleneksel beslenme ve yaşam biçimini günümüz şartlarında değerlendirmek ve biçimlendirmek.
6. Sağlıklı besinlerin seçiminde , saklanmasında Makrobiotik sağlık esaslarının gözetilmesi.
7. Yemeğin hazır hale getirilmesi : Besinlerin hazırlanma sürecinin Makrobiotik prensiplere uygun yapılması. ( Atölyemizde 16 temel pişirim gösterilecektir. )
8. Besin kombinasyonları : Besinlerin tek tek ve bir arada kullanılmalarının beden ve ruh sağlığınıza etkileri.
9. Hastalıkların besinlerle tedavi prensipleri.
Makrobiotiğin Tarihçesi:
2500 yıllık ustadan ustaya aktarılarak günümüze gelen “Besinlerin enerjileri ile sağlık” ilmi diyebileceğimizMakrobiotik öğreti ,Üstat George Ohsawa tarafından 1920 yılında Fransaya ve 1940 lı yıllarda ABD ‘ye getirilmiş,Makrobiotik beslenme ve yaşam ilkelerinin yaşama geçirilmesi pek çok hastanın sağlığına kavuşmasına ve pek çok ailenin sağlığını korumasına yardımcı olmuştur.
Son 80 yıl içinde Avrupa ve ABD de Makrobiotik ilmini öğreten okullar kurulmuş, bir çok eğitmen yetişmiş , batı bilimi ile ortak çalışmalarda bulunmuştur. Uluslar arası kanser enstitüsü dahi Makrobiotiği bir anti-kanser beslenme sistemi olarak kabul etmiştir.
Neden Makrobiotik :
Besinlerin seçimi ve kombinasyonu , pişirim yöntemleri , sofra alışkanlıklarınız ruh ve beden sağlığınızı doğrudan etkileyen faktörlerdir. Uzak doğuda 2500 yıldır bedendeki yaşam enerjisini arttırmak, bu enerjinin önündeki engelleri kaldırmak ve beden enerjileri ile besin enerjilerini dengelemek için kullanılmaktadır.
Birçok yeni ve henüz deney aşamasında olan beslenme sisteminden farklı olarak Makrobiotik yüzyıllar içinde geleneğin süzgecinden geçerek sınanmış bir beslenme kültürüdür. Bunun yanında Makrobiotik sistem kadim Uzak Doğu tıbbının sistemi üzerinden kurulduğu için denetlenebilir yapıdadır, yani ezbere dayanmaz.
Şifa sizinle olsun...
Ümit Arhan Gürel













